Türkiye İngilizce yeterliliği konusunda, benzer ekonomik gelişim safhasında yer aldığı ülkelerin gerisinde bulunuyor.
Geçen hafta, bir şehrin, küresel iş hizmetleri şirketlerine ev sahipliği yapmasının, o şehri ‘dünya şehirleri ağı’ ile daha kuvvetli ölçüde ‘bağlantılı’ ve daha ‘küresel bir şehir’ haline getirdiğinin altını çizmiştim. Bir şehrin ‘küresel’ bir şehir olması ve uluslararası bir finans merkezi olarak küresel iş dünyasını cezbedebilmesi için öncelikle kuvvetli bir beşeri sermayeye sahip olması gerekiyor. Bu beşeri sermaye, mevcut işgücünü eğiterek olabileceği gibi, dünyadan, alanında yetkin olan bireyleri çekerek de geliştirilebilir. Küresel ölçekteki beşeri sermaye havuzunda bulunan yetkin bireylerin çekilmesi, bu bireylerin iş ve özel hayatlarında beklentilerine uygun bir ortam sağlanmasıyla mümkün olabiliyor. Bu ortamın özellikleri, kaliteli ve güvenli yaşam koşulları olduğu kadar, uluslararası çalışanların sosyal diyalog kurabilmesine imkân tanıyacak ölçüde İngilizce dilinin geçerli ve yaygın olmasını da içermeli. Eğitim düzeyi ve kültürel korumacılık gibi nedenlerle İngilizce’nin yeterli ölçüde kabul görmemesi, o şehrin bir uluslararası finans merkezi olarak etkinliğini sınırlıyor. Örneğin Singapur ve Hong Kong, uluslararası finans merkezleri olarak, Londra ve New York’a yaklaşacak düzeyde önem kazanırlarken, Tokyo’nun, Japonya’nın ekonomik gücüne rağmen etkinliğinin sınırlı düzeyde kalmasının sebeplerinden biri olarak İngilizce dilinin yaygınlığındaki yetersizlik gösteriliyor.
Dünya’da matematik, bilim, okuduğunu anlama gibi zihinsel alanlarda eğitim ve beceri düzeylerini ölçen çeşitli testler bulunuyor. OECD’nin PISA ve ‘Uluslararası Eğitim Başarısının Değerlendirilmesi Birliği’ (The International Association for the Evaluation of Educational Achievement, IEA) tarafından düzenlenen TIMSS ve PIRLS testleri dünya genelinde geniş bir öğrenci örneklemesi ile farklı yetkinlik alanlarında bilgi ve beceri düzeyini ölçüyor. İngilizce dil eğitimi kuruluşu ‘Education First’ (EF) tarafından hazırlanan ‘İngilizce Yeterlilik Endeksi’ (English Proficiency Index) ise farklı ülkelerdeki bireylerin İngilizce yeterlilik düzeylerini sınıyor. Çalışmada iki türlü testin uygulama sonuçları derleniyor: EF kurs katılımcılarının doldurduğu bir İngilizce yeterlilik testi ve internetten serbest olarak doldurulabilen İngilizce yeterlilik testi. Bu testlerin dilbilimi, sözcük bilgisi, okuma ve dinleme gibi farklı türde dil becerilerini sınayan bölümleri bulunuyor. 2012 yılındaki değerlendirme için toplamda yaklaşık 750 bin adet test sonucu elde edilmiş. Değerlendirmeye, ana dili İngilizce olmayan ve en az 400 adet test sonucu bulunan ülkeler katılıyor. 2012 itibariyle 60 ülke değerlendirmeye alınmış. İsveç, Norveç, Finlandiya, Hollanda, Danimarka gibi Kuzey Avrupa ülkeleri ‘çok yüksek düzeyde’ İngilizce yeterliliğine sahip ülkeler arasında yer alıyor. Polonya, Macaristan, Slovenya gibi Doğu Avrupa ve Malezya ve Singapur gibi Asya ülkelerinin nüfuslarının ise ‘yüksek düzeyde’ İngilizce yeterliliğine sahip olduğu tespit edilmiş. Hong Kong, Güney Kore, Endonezya ve – BRIC ülkeleri arasında yer alan – Hindistan gibi diğer Asya ülkelerinin İngilizce yeterliliklerinin ise ‘orta düzeyde’ olduğu bulunmuş. Türkiye ‘düşük düzeyde’ tespit edilen İngilizce yeterliliği ile, Rusya, Çin ve Brezilya gibi BRIC ülkeleri ve Ortadoğu ülkeleri arasında yer alan BAE’den daha aşağıda yer alıyor.
Türkiye’nin İngilizce atılımı
Türkiye’nin uluslararası finans merkezleri arasındaki rekabetinde, bölgesel ölçekte Doğu Avrupa ve Ortadoğu, küresel ölçekte ise BRIC ülkeleri ve Doğu Asya ülkeleri ile rekabet halinde olması beklenebilir. Bu nedenle Türkiye’nin, rakiplerinden geride olduğu İngilizce yeterliliği noktasında atılım gerçekleştirmesi ihtiyacı bulunuyor. 2009 yılında kabul edilen ‘İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı’, ilk, orta ve yüksek öğrenimde İngilizce dil eğitimine ağırlık verilmesi hususlarını içeriyor. Ancak sadece öğrencilerin İngilizce yeterliliğinin artırılması rekabetçi bir finans merkezi olmak için yeterli değil! Finans sektörü ve bu sektörün yakın iletişimde olduğu hukuk ve muhasebe/denetim gibi alanlardaki personelin ve yabancı çalışanların ailelerinin günlük hayatında iletişime geçebileceği öğretmen, taksi sürücüsü, garson, yardımcı personel gibi farklı meslek gruplarındaki çalışanların da İngilizce yeterliliklerinin artırılmasına yönelik kurslar ve hizmet içi eğitimler yaygınlaştırılmalı ve teşvik edilmeli. İngilizce dili yeterliliği artık ‘entelektüel’ bir lüks değil, Dünya ekonomisi içerisinde rekabetçi hale gelmenin bir gerekliliği!
Metin Ercan'ın kaleme aldığı bu yazı ilk olarak 15.03.2014 tarihinde radikal.com.tr sitesinde yayınlanmıştır.